Lost Dizisinin Finali Hakkında Tüm Gerçekler ve Gözden Kaçan Detaylar!

İlk bölümü 2004 yılında yayınlanan Amerikan yapımı dizi, son bölümüne kadar tüm dünyayı ekranlara kilitlemeyi başarmıştı. Türkiye’deki çoğu insanın ilk izlediği yabancı dizi olmuşta diyebiliriz. O zamanlar yavaş bağlantılarla, internetten dizi takip etme ve bölüm indirme alışkanlığını bizlere kazandıran Lost dizisinden sonra, dizi sektörü de yükselişe geçti. Lost’tan sonra birçok Hollywood ünlüsü de artık dizilerde boy göstermeye başladı. Fakat yıllar geçmiş olsa da dizinin finali günümüze kadar hep tartışılmaya devam etti. Bu konumuzda da 6 yıl boyunca ekranlarda olan Lost dizisinin finali hakkındaki tüm gerçeklerden ve detaylardan bahsettik. Hazırsanız hadi başlayalım.

Lost Dizisinin Finali Hakkındaki Gerçekler Neler?

Kısaca dizide; Avustralya Sydney’den Los Angeles’a giden 815 sayılı Oceanic uçağının düşmesi ile bir adada mahsur kalan bir grup insanın hikayesini ve bu insanların burada başlarına gelen esrarengiz olayları anlatıyor. Adada yaşanılan ilginç olaylarla birlikte her bölümde karakter gelişimine önem verilerek, karakterlerin geçmişine ve buraya nasıl geldiklerine dair detaylara yer veriliyor.

Dizinin final yapmasıyla birliktede insanlar final hakkında bir çok teori üretmeye başladılar. Bu tarz teorisyen arkadaşlardan bir grup “aslında her şey rüyaydı” diye bir teori ortaya attılar. Bir diğer grupsa “küçük çocuklara izletsek onlar bile rüya olmadığını anlar” gibisinden karşı çıktılar. Peki olayın aslı gerçekte nasıldı?

Son sezonun birinci bölümünden itibaren ada olmasaydı karakterlerin hayatı nasıl olurdu diye alternatif bir evren gösterildi bize. Bir yandan adadaki olaylar devam etti, bir yandan da bize alternatif evren gösterildi. Yani son sezonda bize iki farklı evren gösterdiler.

Beşinci sezon finalinde ise Dharma istasyonunu patlattıktan sonra Quantum fiziğine ilişkin prosedürü başlatmış oldular ve adada bulundukları zaman boyutunu sonlandırdılar karakterler tekrar günümüze gelmeyi başardılar.

“Herkes ölü müydü?” sorusunun yanıtı; hem evet, hem de hayır…

Paralel evrende, yani -ada olmasaydı hayatları nasıl olurdu- kısmını anlatan dilimlerdeki karakterlerle, adadaki karakterlerin bulundukları evren bir noktada birleşti. Bir araya geldikleri kilise ise bu iki evreni bir araya getiren kozmik bir platformdu.

Jack’in babasının Jack’e “yaşadıklarının hepsi gerçek” demesi ise aslında her şeyi açıklıyor. Aslında paralel evren sandığımız olay bir “araf” idi. Yani adada ölenler ve adadan kurtulan karakterlerimiz ecellerine kadar yaşadıktan sonra hepsi ölmüş ve arafta tekrar bir araya gelmişlerdi.

Karakterlerin Kilisede Toplanmalarının Nedeni Neydi?

Jack’in babasının “… buradan nereye gideceğiz “ sorusuna verdiği yanıtı hatırlayalım; “Hiçbir yere gitmeyeceğiz, ilerlemeye devam edeceğiz” demişti. Bazı teorilerde gördük ki ekip öldü ve cennete gittiler gibisinden yorumlar yapılmaya başlandı. Ama böyle bir şey pek mümkün değil. Her biri, kaza olmayan evrende yaşamlarını gayet normal sürdürmekteydiler. Fakat paralel evrende, adada yaşanılanları hatırlayarak bir araya geldiler. Hem adada, hem de diğer hayatta ölenler zaten orada yoklardı. Dikkatlice izlemişseniz eğer kilisede, adada var olan birçok önemli karakter eksikti. Çünkü kiliseye sadece kalbi temiz olanlar ve iyi insanlar girebiliyordu. Mesela Michael karakteri kilisede yoktu; sizinde bildiğiniz gibi adada birçok kötülük yapmıştı. Benjamin Linus ise kilisenin kapısında bekliyordu. Çünkü Linus ne kadar kötülük yapsa da ikinci şansını iyi kullanmıştı. Fark ettiyseniz orada Hurley’e “Burada yapacak işlerim var henüz; istesem de girebilir miyim bilmiyorum” demişti.

Özetle iki evren birleşti ve onca badireden sonra hayatlarına devam edenlerle birleşti. Yani ne yazık ki sandığınız gibi rüya değildi artık bu teoriyi kafanızdan silebilirsiniz…